TECEDDÜD HAKİKATİ
Kainata baktığımızda her şeyin her an yenilendiğine şahit oluruz. Geceden sonra güneş doğar, topraktaki tohum çatlar, bulutlar toplanır, mevsimler gelir geçer, gezegenler yörüngelerinde biraz daha hareket eder, doğan yavru bir milim daha büyür, zerreler o ufak devininmlerini tekrarlar... Ben bu yazıya başlamadan önceyle şimdiki hiçbir şey aynı değil. Değişti. Ben de aynı ben değilim, siz de.
Teceddüd yenilenme demektir. Her şeyde fıtri olarak teceddüd meyli vardır. Yani yenilenme, eskiden silkinip yeni hale dönüşme. Bunun sebebi de kemal noktasına gitme meylidir. Her şey kemal noktasına doğru seyrü sefer eder. Eğer tersi istikametteyse, olduğundan daha kötüye doğru gidiyorsa, eceli yakın demektir.
Bu geniş nazardan sonra kendi alemimize dönelim istiyorum. Dönem dönem gelen yeni bir şeyler yapma isteği, belki bir yolculuk, belki bir iş, belki evlilik... Hepsinin bu teceddüd meylinden kaynaklandığını düşünüyorum. Çünkü insan fıtraten sabit duramaz. Sabilik, tekdüzelik ademe, yani yokluğa gider zira. İnsana en büyük azapsa ademdir. Var olmak ister insan, bir iz bırakmak ister bu dünyaya. Teceddüd de bu adem halinden uzaklaşmaktır, o yüzden insan yeni bir şeyler yapma arzusu duyar hayatında zaman zaman.
Yaşım daha geençken insanların ikinci bir üniversite ya da yüksek lisans yapmalarını hiç anlamazdım. Okurken bir an önce o bataklıktan kurtulmayı hayal ediyordum çünkü. Yeni yeni farkediyorum ki, teceddüd meyli yönlendiriyormuş o insanları buna. Ya da örneğin, yıllarca bir alanda çalışmış birisi, sonra birdenbire hiç alakası olmayan bambaşka bir alanda kariyer yapmaya başlıyor. Girişimci oluyor mesela. Ya da bir sanat dalında sanatkar olmayı öğreniyor. İlaahir, örnekler çoğaltılabilir.
İnsanın fıtratını en iyi bilen Elçi (sav) buyurmamış mı, "İmanınızı Lâ İlâhe İllallâh'la yenileyin." Demek sadece maddî yönden yenilenmek olmaz, manevî olarak da yenileneceğiz, teceddüd edeceğiz. Yoksa hiçbir teceddüd bizi tatmin etmez. Ömrümüz boyunca daldan dala koşan, ama bir işte dikiş tutturamayan maymun iştahlı kimselerden oluveriririz de geriye dönüp bakınca, asıl yurda bir sermaye biriktirmemiş olmanın vicdan azabı kalır yanımızda. Rabbim razı olacağı şekilde, hem maddî hem manevî bizi kemal noktamıza götüren teceddüdler nasip etsin, âmin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder