17 Ekim 2024 Perşembe


KİMLİĞİM NE?

Nasıl yaşıyoruz? Kim olarak yaşıyoruz biz? Kimliğimiz ne? Neden inançlarımızla uyuşmuyor yaşadıklarımız? Ne zamandan beri dünyamızla inancımızı ayırır olduk? Aradaki mesafeler ne zaman bu kadar kat etmesi güç bir hal aldı? Ah, o kadar acıyor ki kalbim, neden inançlarımızdan taviz vermek zorundayız bu sahte dünya için? Sahi, zorunda mıyız?..

Bir kına gecesine katıldım dün. Acaba ben nerdeyim diye düşündüm bir ara. Ben kimim, bu insanlar kim?.. Döndükten sonra, orada Müslümanlığı hatırlatacak tek bir şey bulamadım, tesettürlü hanımlardan başka. Ama onları da oraya yakıştıramadım, kendimi de. Giydiğimiz kıyafetler sadece insanlara bir fikir vermiyor, aynı zamanda bizi de bir his ve fikir dünyasına yönlendiriyor. Daha önceleri de bunu hissediyordum ama artık dün farkına vardım,  o sahte şatafatın içine girmemi engelleyen şey tesettürümdü. Bir şekilde orada olmayı hazmedemiyordum. Çok dindan, müttaki olduğumdan mı? Hayır aslında, çünkü oraya giderken bunlar aklıma gelmemişti. Tesettürdü orada beni tutan. O şekilde orada olmayı hazmedememiştim işte. Nasıl desem, bilinçli bir şeyden ziyade, önce hislerimde başladı bu. Aklım idrak etmezden evvel, kalben anladım gibi. Rabbim, sana sonsuz hamdolsun ki bir şeyler bizi hala tutabiliyor içimizde. Hiç vicdan azabı çekmeden de atılabilirdik o ateşe.

Belki bu söylediklerim aşırı gibi gelebilir, ama ne gördüklerimi tafsilatıyla anlatmayacağım size. O bende kalsın. Tabi ki helal dairede eğlenebilir insan, ama inancını unutmamak kaydıyla. Ben elhamdülillah Müslümanım diyebiliyorsam göğsümü gere gere, başımı eğdirecek şeylerden uzak durmam gerek. Elimle olmazsa da kalbimle buğz etmem gerek...

9 Ekim 2024 Çarşamba



Batmaya meyleden bir güneşin ışığında merhabalar efendim. Yolda düşünüp durdum, bana ne iyi gelir şu anda diye. Yazmak olduğuna karar verdim. Zira yazmak zihinde uçuşan tarifsiz duyguları yakalayıp bir düzene sokmaktır, adını koyabilmektir o hissin. O yüzden tekrar huzurunuzdayım.

Bir his hakkında düşünüyordum bugün; beğenilmek. Beğenilmek arzusu her kadının fıtratına konulmuş bir his. Bazı zamanlar daha fazla olur, kendini çirkin hisseder ve kimsenin onu beğenmediğini düşünür. Oysa bu bir yanılgıdır. Zira başka bir zaman da dünyanın en güzel kadını olduğu hissine kapılır. Bu hislerin olduğu zamanları tetkik etsek, bizim ruh halimizle alakalı olduğu ayan beyan görünür. Yani, biz neşeli, mutlu ve ferah hissediyorsak, güzel olduğumuzu düşünürüz. Eğer karamsar, meyus ve negatif hislerin etkisindeysek de çirkin. Beğenilme arzusu ise az çok her halette oradadır, yanıbaşımızda.

Allah bizi hem bu hisle donatmış, hem tam da bu hisse ket vuracak bir emirle mükellef kılmıştır: Tesettür. Tıpkı erkekleri de güzele meyyal yaratıp göz kapaklarını indirme emrini vermesi gibi. Neden böylesi karşı konulması zor bir dürtüyü yaratıp da bunu dizginlememiz için emir vermiştir o halde?

İnsanın kuvvelerine fıtraten had konulmamıştır. Yani duygularımız sonsuzu kapsayabilir niteliktedir. Ne var ki bu kuvvelere had koyan, şeriattır.  Bize neyi yapabileceğimizi ve neyi yapamayacağımızı emredip yasaklayan kanunlardır şeriat, Allah’ın kanunlarıdır. Aslında şeriatla bu kuvvelerimize had koyarak bizi nizam ve emir altına almıştır.

 "İnsan, ipi boğazına sarılıp, istediği yerde otlamak için başıboş bırakılmamıştır; belki bütün amellerinin suretleri alınıp yazılır ve bütün fiillerinin neticeleri muhasebe için zabtedilir."             

Buyuruyor zamanın Bedîi. Demek en ufak bir fiilimizden bile mesulüz. Güzelliği, bize bu güzelliği verenin istediği şekilde kullanmakla mükellefiz, her şeyde olduğu gibi. Zorlanacağız tabi ki, insanız biz, hamurumuz acz ve fakr. Ondan inayet isteyelim ki vazifemizde bize muîn olsun, inayetini esirgemesin. Vesselâm.







 

3 Ekim 2024 Perşembe

Selamun Aleyküm. Tevafuk sonucu varlığını bile unuttuğum blogumu yakın bir zamanda hatırladım, yeniden gün yüzüne çıkarıyorum, onu da, derûnumdaki düşünceleri de :) Şu kainatın sesine kulak verebilsek, nice tesbihler sakılı içinde. Nice cûş-u hurûşla zikirler var. Nereyi dinlesek işiteceğiz cezbeleri. Kendi içimize dönsek, orada bulacağız milyonlar müsebbih, minik hücreler. İnsana şevk veriyor bu hakikat. Her şeyi Rabbine yönelmeye müteveccih kılıyor. Her mahluk O’nu zikrederken, pür-şuur olan gafil beşer daha neyi bekliyor? Ne bizi alıkoyuyor O’nu anmaktan? Nefsin basit hevesleri mi, dünyevi meşgaleler mi? Tövbe, sonra yine tövbe. Ölene kadar, ilâ nihâye tövbe. Zira hiç bitmeyecek hayırla şerrin amansız savaşı.

BEN HANGİ MADENİM? Merhabalar, gününüz aydın olsun. Bugün sizlerle yeni öğrendiğim iki hadisi paylaşacağım. " İnsanlar madenler gibidi...